DEMİR ATLI

DEMİR ATLI

Bağbozumu zamanı, oluklarından üzüm suyu akan daracık sokaklardan birinde, aniden çıkıverir karşınıza. Ne gölgesi, ne de motorunun sesi hızına yetişebilmiştir. Olağanüstü bir devinimle, sessizce çağlayarak dönmüştür köşeyi. Setinden henüz kurtulmuş, coşkun bir nehir gibi. Ve siz daha ne ile karşı karşıya olduğunuzu kavrayamadan mızrak gibi saplar gri bakışlarını, tam göz bebeklerinizin ortasına.

Mıhlanır kalırsınız. Sokağın, adanın, kıtanın, dünyanın dışında bulursunuz kendinizi. Zamanın dışında… Mitolojik bir kahraman olabilir karşınızdaki. Ak sakallı bir ermiş ya da vahşileşmiş bir Robinson. Siz çocuk olabilirsiniz o an; rüya gören, masal dinleyen… Belki de öldüğünün farkında olmayan biri.

Soluğunuz hanidir kesiktir ama hiç eksikliğini hissetmezsiniz. Beyaz bir sakaldır hayat, atmaca bir burun. Limon suyuyla geriye yatırılmıştır asırlar… Pastırma sıcağına aldırış etmeyen bir ceket-pantolondur uygarlık. Onlarla dalga geçen terliklerse, özgürlük.

Siz çocukken biri Tanrı dediğinde ona benzer bir imge gelirdi gözünüzün önüne. Bunu hatırlarsınız ürpererek. Onca yıl sonra… Motosikletli Tanrı olmaz ki diye geçirirsiniz içinizden. Yeniden düşünebiliyor olduğunuzu idrak edersiniz böylece. Memnun da olursunuz buna. İşte o zaman gölgesi belirir sakallı adamla demirden atının. Gümbür gümbür motor sesi yankılanır taş evlerin duvarlarında. Elinizde gazete ile egzoz dumanının ortasında, onun yokluğuyla baş başa kalakalırsınız.

Pansiyona vardığınızda sizinkiler kahvaltıya başlamıştır çoktan. İlk kez bu kadar yabancı görünürler gözünüze, ne onlar sizin ne de siz onlarınsınızdır aslında. Yumurtanızı nasıl istediğinizi sorarlar, çayınızı doldururken kendilerininkini de tazelemenizi talep ederler. Gazeteyi neden böyle sıkıp buruşturduğunuzu sorarlar. Yanıtlarınızı, durgunluğunuzu, yüzünüzün rengini beğenmezler. Kaygılarıyla, sorgularıyla, neşeleri, buyrukları, sevgileriyle o çıplaklığın üstünü usul usul örterler.

Tatilin geri kalanında; buz gibi denizin tuzlu dibindeyken, rüzgar güneş şemsiyenizi pata pata döverken, sabahın köründe römorkları üzüm dolu traktörlerin motor sesiyle yataktan fırladığınızda, siz hep onu arar, hep ondan kaçarsınız. Aslında o gri bakışların kendinizi bildiniz bileli sizi hep izlediğini bilir, ama onunla göz göze geldikten sonra bir daha asla eski siz olamazsınız. Kimi zaman kaşlarını kılıç gibi çatan, kimi zaman pamuk sakalını şefkatle okşayan bu derin izin ne anlama geldiğini hiçbir zaman tam olarak anlayamaz, anlatamazsınız.

Öyküyü Paylaşın:

Bu Kareli Öyküleri okudunuz mu?

LOKOMOTİF

Aslında Monica süpermarketin en deneyimli ve becerikli elemanlarından biriydi. Ama o sabah üst üste iki kez uyarı almıştı. İlkinde suç üstü yakalanmıştı: Şef Mario aniden koridorun başında belirip, onu yumuşatıcıların kapaklarını birer birer açıp koklarken gördüğü zaman. İkinci kontrolünde ise yarısı hala kolilerde duran ürünleri fark edince…

DALGA TERBİYECİSİ

Kendini bildi bileli Boğaz kıyısında, balıkçıların arasında olmaya; iyot kokusunu içine çekerek denizle bir ürpermeye, kabarmaya, sallanmaya bayılırdı. Gözlerinin rengi, Boğaz’ınki gibi günden güne…

YAZGI

Gece gizlenmeye gereksinim duyanlarındır. Gündüz kendini beğendirmeye çalışanların… Sarhoşlar kusmuş, aşıklar susmuş, yazarlar yalanlarını uydurmuş, hepsi sızmıştır bu saatlerde. Sevişenler yalnızlaşmış, yalnızlar sevişememiştir yine. Bu dünyaya niçin geldiklerini asla öğrenemeyecekleri okullara gitmek üzere herkesten önce servisleri doldurmaları gereken uyku kokulu çocuklar mışıldamaktadır henüz.

LEOPAR

Alice’in yanağından kayan gözyaşı damlası ile leopar aynı anda toprağa inmişti. Alice, onunla göz göze gelince elindeki tahtadan bebeği bir kez daha yere düşürmüştü. Leopar yaklaşıp, bebeği koklamış, sonra Alice’e yönelmişti. Alice’in minik kalbi, göğüs kafesini adeta yumruklayarak, kaçması için yalvarıyor, ayakları ise toprağa kök salmış gibi kıpırdamadan öylece duruyordu.

Tgumusay Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir