ÇATI KATI

ÇATI KATI

Kadın çatı katında yaşıyordu. Şehrin kirliliğinden, gürültüsünden uzak. Bulutlar arasında, tek başına. Bir kaç martı dostu vardı. Bir çift de kumru komşusu. Kedileri, kitapları, kemanı, çiçekleri…

***

Erkek, apartman merdivenlerinin dar ve dik oluşuna söylenip duran nakliyecileri ceplerine fazladan üç beş kuruş sıkıştırarak yolcu etmiş, kartonundan sıyırmaya üşendiği kanepeye öylece uzanmıştı. Kolilerin arasından bulutları seyrederken, kendini hiç olmadığı kadar güçsüz hissediyordu.

***

Terasın korkuluğuna bir çift kumru kondu. Biri diğerine yan yan sokuldu.

Erkek gözlerini yumdu: Kuş da olsalar, cilveleşen çift görmeye dayanamıyordu.

***

Gözlerini sımsıkı kapamış ama bulutları dışarıda bırakamamıştı. Şimdi erkeğin eski çamaşırları, zihnini kuşatan bulutların arasında martı kanatları gibi çırpınıyor, göz kapaklarının içini inceden acıtıyordu.

Bir kaç parça sakız beyazı çocukluk giysisi, süt saflığında parlıyordu en uçta…

Diğer çamaşırlara türlü vücut salgıları bulaşmıştı; çoğu kendisine, bazısı vaktiyle kumru gibi sokulduklarına ait… Kimi kaskatı kesilmiş, kiminin beti benzi solmuş, kimisi kirden pastan tanınmaz haldeydi.

Bir çift kumru kondu, yakası ruj lekeli gömleğinin omuzlarına. Erkek o zaman fark etti, çamaşırların upuzun bir keman teline tutturulmuş olduğunu… Kumruların zarif ayakları telin üstünde gezindikçe rüzgarın notaları değişiyordu. Minicik tırnaklar çocukluk giysilerinin kopçalarına geçerken şefkatli bir ninniyi andırıyor, çamaşırlar kirlendikçe kuşların telaşıyla beraber ezgi de melankolikleşiyordu.

***

Şiddetlenen rüzgar, sinekliği teras kapısına sertçe çarpınca erkek göz kapaklarını araladı. Göğsünün sol tarafında tatlı bir ılıklık hissediyordu. Her şeyi yabancılayan bakışları bir süre kolilerin üzerinde gezindikten sonra tam karşıdaki teras camına dikildi.

Kumrularla bulutlar yok olmuştu. Keman sesi ise hayal ürünü olduğunu unutmuş, tavana yansıyan akşam güneşinin neşeli dansına eşlik ediyordu.

Erkek, tekrar gözlerini kapadı. Göğsündeki ılıklık büyüyor, sıcaklığa dönüşüyordu. Sanki kalbinin üstünde başka bir kalp atıyordu. Elini oraya götürmesiyle irkilerek ayağa fırlaması bir oldu.

Koynunda kocaman bir kedi yatıyordu!

***

Kedi ürkerek sıçradı. Aralık kapıdan dışarı kaçtı. Erkek koşarak peşinden terasa çıktı. Kedi, bitişik apartmanın pervazında, martı ile kumruların kıyısındaydı. Temkinli adımlarla pervazın bitimindeki pencereye kadar yürüdü. Hafif aralık çerçeveyi patisiyle iterek içeri daldı.

Cam kenarındaki koltukta kadın, kitapları ve çiçekleri arasında keman çalıyordu.

Kedi, kadının kucağına kıvrıldı.

Kadın bir an için çalmayı bıraktı. Bakışlarını bulutlardan kediye indirip, tatlı tatlı gülümsedi.

Kedi ona karşılık verdi.

Sonra ikisi de gözlerini yumdu. Kadın incecik tırnaklarını telin en ucuna götürerek, ninniye benzer, süt saflığında bir parça çalmaya koyuldu.

***

Erkek, göğsünün sol tarafında tatlı bir ılıklık hissediyordu.

 

 

Fon Müziği Önerisi:

Valse Melancolique

Elkano Browning Cream

Öyküyü Paylaşın:

Bu Kareli Öyküleri okudunuz mu?

BOĞAZİÇİ NİN BÜLBÜLÜ

Boğaziçi, bir zamanlar özü su, ışık, bülbül sesi ve sazdan oluşan kendine has, tılsımlı bir alemdi. Bu alemin halkı yalı adı verilen dantel gibi işlenmiş ahşaptan, çok odalı konutlarda yaşardı. Boğaziçi’nin kıyısında yan yana boy vermiş yalılar; ön cephelerini usul usul okşayan tuzlu suyun gündüz güneş, gece ay vasıtasıyla gönderdiği aşk elçisi ışık yansımalarının camlarından içeri süzülerek…

BEYAZ DAVET

Size mucizeden bahsetmiyorum ki. Henüz bilmediğiniz bir varoluş evresinden söz ediyorum. Madem ki, Tanrısala ulaşmak sizin için bu denli önemli, gelin sizi Tanrı’nın katına…

TELKARİ

Avlunun tam ortasında durdu. Yüzünü gökyüzüne çevirdi. Hava soğuktu ama güneş gören yerler ısınıyordu. Topallayarak kemerin altında kayboldu. Az sonra eski bir sandalye ile geri döndü. Oldukça ağır hareket ediyordu. Küçük, dengesiz adımlarla avlunun tam ortasını buldu.

KOLYELER

Yeşilin içinde yürüdüler, yürüdüler… Çiğ düşmüştü otlara. Ayaklarını ıslatacak kadar değil, ayakkabılarını parlatacak kadar. Saçlarına kelebekler kondu. Arılar neşeyle vızıldadılar etraflarında dört dönerken. Sanki çiçek sandılar onları, basbayağı kur yaptılar. Ağaçlar tatlı bahar meltemini bahane ederek dallarını eğdiler yerlere kadar.

Tgumusay Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir