MİYAVLAYAN ÇÖPÇÜ

MİYAVLAYAN ÇÖPÇÜ

Sabah erkenden çalışmaya başlar. İtinayla… Ne acele eder, ne de ağırdan alır. İki kaldırım taşı arasına sıkışmış bir plastik kapak ile boğuşabilir dakikalarca. Süpürge ile beceremezse bir dal parçası ya da tel filan bulur, mutlaka söker, çıkarır keratayı.

İşini yaparken bir gözü önünde, diğeri gerisindedir. Az önce süpürdüğü kaldırıma biri sigarasını fırlatmayagörsün, derhal olay mahaline döner. Suç aletini karantinaya – küreğine taktığı isim budur – almadan içi rahat etmez. Atana bir şey demez, neticede herkes çöpünü kutuya atacak olsa kendisine ihtiyaç duyulmayacağını bilir ama henüz kaldırımın dumanı üstündeyken, çöpçüsü burnunun dibindeyken… “Tövbe tövbe” der, başını iki yana sallayıp, çalışmaya devam eder.

Her geçen gün biraz daha yorgun düştüğünden yakınır eve dönüş yolunda. Gençliğini hatırlar. O vakit yüzüne yerleşen tebessümü otobüs camındaki yansımasında fark eder. Sonbaharlarda bile – ki yaprak dökümünden ötürü en yoğun çalışılan mevsimdir – işini erkenden bitirip, parkta çocukların güz resimlerine poz verişi gelir mesela gözünün önüne. Aslında ağaç sayısı epey azalmıştır o gün bu gün ya, insan sayısı artmıştır, ambalajlı ürün miktarı artmıştır, tüketim artmıştır, çöp katbekat çoğalmıştır yani. Sokağa pisleyen evcil hayvan sayısı, onların sahiplerinin duyarsızlığı artmıştır. İnsanların komşularına, diğerlerine saygısı azalmıştır.

Şikayet etmeyi sevmez pek. Meslektaşları şehrin koca bir çöplüğe dönüştüğünü, artık bu enkazın bir avuç gariban çöpçü tarafından kaldırılamayacağını savunsalar da onun kitabında ne boyun eğmek ne de nankörlük yazar. Üç çocuğunu bu meslek sayesinde büyütmüştür. Allah’ın izniyle küçük oğlan üniversiteyi bitirinceye kadar ekmek kapısına hizmet, boynunun borcudur.

Bekçi, postacı, kalaycı, sütçü, eskici sonbahar yaprakları gibi teker teker dökülünce, mahallelinin eli ayağı bir o kalmıştır. Teyzelerin siparişlerini bakkaldan alıp sarkıttıkları sepetlerine koyar, sağlık ocağı merdivenlerinde yaşlıların koluna girer, halı yıkayan kadınlara hortum tutar, kapıcıların apartman çöplerini konteynıra atmalarına yardım eder, camiye giden dedeleri karşıdan karşıya geçirir. Tıpkı çöp temizlerken yaptığı gibi, bu işlerde de fazlasıyla sorumlu ve titizdir. Kimseyi yarı yolda bırakmaz, hiçbir işi yarım yamalak yapmaz.

Bizimkinin zaafiyetini bilen birkaç kişi – kamyoneti onun caddeyi süpürdüğü saatte tezgahın önüne çektirip, hamala para vereceğine kavunu karpuzu Çöpçü’ye taşıtan manav gibi, durumu müsait olmasına rağmen kadın tutacağına her hafta zemin kattaki camlarını dışarıdan Çöpçü’ye sildiren Şadiye Hanım gibi – bunu kullanır. Ama yaradılışı böyledir işte; “Hayır” demektense biraz daha yorulur, olur biter.

Son yıllarda bu fazla mesailere bir de çocuk eğlendirme görevi eklenmiştir. Yuva ya da okula gitmek istemediğinden ebeveynlerine ayak direyen çocukların dikkatini başka yöne çekmek için kedi gibi miyavlayarak yapar bu işi. Çocuklar sesin nereden geldiğini merak ederken küskünlüklerini unutur, ebeveynleri ile birlikte bakışlarıyla kediyi aramaya koyulurlar.

Anneler, yanından geçerken çocuğuna belli etmeden göz kırparak teşekkür ederler Çöpçü’ye. İşte o zamanlar, bir de çocukların her miyavlamanın ardından gözlerini kocaman açışlarını gördüğünde, kıkırdayıverdiklerini işittiğinde dünyalar Çöpçü’nün olur.

Çöpçü’nün bu sırrını bilen tek çocuk Burcu’dur. Sabahları oldum olası çok zor uyanır. Annesine de bir o kadar düşkündür. Annesi de çok düşkündür biricik kızına ya, işe gitmeden önce iki sokak ilerideki anneanneye bırakmak zorundadır onu. İşte Çöpçü, Burcu’nun bebekliğinden bu yana her sabah anne-kızı böyle yüzlerinden düşen bin parça gördükçe öyle üzülür ki, bir gün nereden aklına geldiyse miyavlayarak bu hüzünlü sessizliğe son verir. Burcu o tuhaf sesi işittiğinde önce şaşırır, sonra kıkırdar. O gülünce annesi de ona katılır. Salakça bir nedenle de olsa neşelenirler.

Sonraki günlerde de Çöpçü onları her görüşünde miyavlayarak Burcu’yu güldürmeyi başarır. Ta ki bir sabah uyanık kız, ağacın arkasına gizlenmiş miyavlamakta olan Çöpçü ile göz göze gelene dek. Bu sırada Çöpçü sabah şakasını iyice ilerletmiş, mahalleden bir dolu çocuğun güne keyifli başlamasını sağlayan bir gizli kahraman olmuştur. Foyasının meydana çıkması kimsenin işine gelmeyecektir.

Çöpçü süpürgesini koltuk altına sıkıştırıp iki elini havaya kaldırarak, Burcu’ya teslim olur. Neden miyavladığını, niye bunu herkesten gizlediğini anlatır. Ve annesinin huzurunda küçük Burcu’ya sırrını saklaması için yalvarır. Burcu biraz düşünür. Sonunda “Peki” der. “Eğlenceli olduğun için bu dileğini yerine getireceğim. Ama sen de akıllı bir kedi olarak her sabah benim sana getireceğim sütü içeceksin. Bütün gün sokak sokak geziyorsun, süt içmezsen zayıf düşer, hasta olursun. Sonra yine mahallenin bütün çocukları sabahları somurtuk olur.”

Çöpçü ile Burcu anlaşıp, el sıkışırlar. O gün bugündür hafta içi her sabah, Çöpçü uzaktan Burcu ile annesini görür görmez miyavlamaya başlar. Burcu da güzel dişlerini göstererek yaklaşır ve Çöpçü’ye sütünü verir. İlk yudumu içtiğini görmeden asla uzaklaşmaz.

Çöpçü, emeklilik için küçük oğlunun üniversiteyi bitirmesini beklediğini söyler ya… İşin aslı, oğlan seneye mezun olur büyük olasılıkla ama bizim Çöpçü, Burcu okula başlayana kadar mesleği de mahalleyi de kolay kolay bırakamaz.

Öyküyü Paylaşın:

Bu Kareli Öyküleri okudunuz mu?

YALNIZLIK

Siyah pardösüsü ile gece yarısı ışıksız sokaklarda yok oluvermekten hoşlanır. Metruk binaların buz gibi tırabzanlarını tutup, kırık basamaklarını tırmanmayı… Sahibiyle birlikte aklını da yitirmiş is kokulu odalarda dolaşmayı… Sanayi mahallelerinde ansızın köpek çetelerinin ortasında kalmayı… Sırtından beline doğru misket gibi soğuk ter damlalarının inmesini…

SÜTLÜ KAHVE

Loş bir Latin kafesi. Kara sineğin biri boşalmış kola bardağının içinde aheste geziniyor. Sıcaktan ara sıra sandalyelerin bambuları çıtırdıyor. Yüksek tavanda geniş kanatlı bir pervane hafiften yalpalayarak dönüyor, dönüyor… Sanki her dönüşte biraz daha yalpalıyor. Duvara gömülü raflarda tenekeden kahve kavanozları, yaprakları sararmış kitaplar, sırları dökülmüş aynalar ve pastoral kapaklı dikiş kutuları dizili.

HALİÇ RESİTALİ

Gün ağarırken, Perşembe Pazarı’nın ıssız sokaklarında bir kadın gölgesi belirir. Hırdavat depolarının kapalı kepenklerine, karton ve çöp yığınlarına, uyuyan evsizlere, onların kağıt toplama arabalarına ve köpek dostlarına dokunarak ilerleyen bu gölgenin sahibi şapkalı, uzun trençkotlu, yüksek topuklu bir kadındır.

FERAHFEZA

Ev arkadaşı kemençeci Yorgo ile Yedikule kapısından geçmektedirler bir Mayıs akşamüstüsü. Sazları ellerinde. Tatlı bir meltem yalıyordur yüzlerini. Sabah denize girmişlerdir surlardan. Saçları dalga dalga deniz kokmaktadır hala. Tenleri yanık. Beyaz gömlekler sırtlarında. Uçları sararıp kıvrılmış göğüs kılları yakalarından gençlik iştahıyla fışkırmış. Dünyayı fethetmeye hazırdır ikisi de.

Tgumusay Yazar:

3 Yorum

  1. Sinan Durakçı
    23 Mart 2016
    Yanıtla

    Bugüne kadar çok düşünmediğimiz insanların hayatına dair kısa ama keskin anekdotlar sunan, anlatan bu küçük öyküyü çok beğendim, Ellerinize ve zihninize sağlık dostum…

  2. Mualla örnek
    5 Ağustos 2016
    Yanıtla

    Okumaya doyamadım çok güzeller dahası vardır umarım

  3. Nazan Çinko
    22 Ekim 2016
    Yanıtla

    Bütün insanların hayatı bir öykü..siz bunu gösteriyorsunuz , heveslendiriyorsunuz yazmaya..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir